10 Aralık 2013 Salı

Avrupa Gönüllü Hizmeti Aralık nüshası

  E haliyle buralara da Winter is Coming. Hal böyle olunca anlatacak pek bir mevzu da çıkmıyor bize. Ayıptır söylemesi Zaragoza’ya özgü bir hava durumu var: El cierzo. Bir çeşit rüzgar ama tövbe yarabbi böyle bir rüzgar yok. Ben İstanbul’luyum ılımlı iklim insanıyım diyorum dinletemiyorum. Uçtum uçacağım azizim…

  Havadan sudan muhabbete girdikten sonra gelelim Aralık ayının anlam ve önemine. Malumunuz 11 ayın sultanı mübarek Christmas yaklaşıyor. İspanya’daki adıyla Navidad yani. Şehir merkezinde iki yerde Noel marketleri kuruldu bile. Şehirler süsleniyor, evler süsleniyor, hediyeler alınıyor, akşam yemekleri ayarlanıyor… Kapitalizm’de tavan anlayacağınız. Ama oldukça eğlenceli. Biz de çalıştığımız kuruluşların Festival ve hediyelik hazırlıklarına yardımcı oluyoruz. Herkeste çocuk gibi bir heyecan. Bendeki ise bambaşka. Monitörüm “Sen Müslümansın Gizem bir rahat dur, sana n’oluyo?” diyor ama nafile J

  Bir yandan da ufaktan sıla özlemi mi desem, gurbetlik mi desem… yok be o çok ağır oldu ama İstanbul’u özlemeye başladım işte. Durduk yere Ortaköy’de kumpir, Moda Çay Bahçesi’nde geyik sohbet, Nevizade’de bira, Üsküdar’da Kız Kulesi’ne nazır çay, Beşiktaş vapurunda çift kaşarlı tost geliyor aklıma. İlk geldiğim günler “yok yiaaa, özlemiyorum” diye hava yapıyordum, İspanyollar da “o kadar güzel şehir özlenmez mi?” geyiği başlatıyorlardı. Meğer haklılarmış. Neyse…

  Bunların haricinde projemiz mükemmel ilerliyor. Artık engelli İspanyolcasını da ufaktan sökmeye başladık. Başta anlamayıp “he he” diye geçiştirmek zorunda kalıyorduk şimdi ufak ufak muhabbet ediyoruz. Ve her birini tanıdıkça daha da çok bağlanıyoruz onlara. Hayat hikayelerini öğrendikçe oturup ağlıyoruz, yaptıklarına gülüyoruz, oyunlar oynuyoruz…

  İşimizin en zor kısmı bu aslında. Dil bariyeri, başka bir ülkede yaşam vs. bunlar tırt. Zor olan onların hayatına tanık olup bir şey yapamamak. Sadece onlarla eğlenip gülerek günlerinin bir kısmını güzel geçirmelerini sağlıyoruz.

  Azizim diğer bir konu da bu bitmek bilmeyen İspanyol tatilleri. Daha yeni El Puente’yi atlattık. Havadan 4 gün tatil. Ne yaptık? Tatil o kadar çok ki hepsinde dışarı çıkılmıyor. Biz de Star Wars maratonu yaptık. İyi geldi… İki hafta falan çalışacağız sonra 20 Aralık- 6 Ocak yine tatil…  Spain rocks be anacım.

  "İspanya’da Navidad" bilgi ve belgelerini itinayla topluyorum. Yılbaşı gecesini de Madrid’de geçireceğim. Gözlemlerimi siz yurdum insanlarıyla tabiî ki de paylaşacağım. O zamana dek Adios!


  Şimdiden herkese Mutlu Yıllar! 2014 daha güzel olacak, rahat olun gençler! 
Devamını Oku »

22 Kasım 2013 Cuma

ispanya'da EVS: Zaragoza, Zihinsel Engel ile tanısmak... Kısacası Kasım ayı özeti

  Size bir iyi bir de kötü haberim var... Gelenekler dahilinde her zaman olduğu kötü haberle başlıyorum. EVS programı 7 yılı doldurduğu için sona eriyor. (ooohhhh, noooo, hayal kırıklığı, ben de gidecektim yiaaaa... falan filan). Şimdi kendinize gelin. Çünkü iyi haber geliyor... EVS tarihe karışsa da aynı sistem Erasmus Plus ile geri geliyor. Şuan yeni paketin içeriği tam olarak kesinleşmese de gönüllülük olayı devam edecek rahat olun gençler...

  Gelelim bendenizin Zaragoza sınırlarında ne işler karıştırdığına... Bir süredir hiçbir şey yazamadım çünkü stadyum kadar evimiz olsa da internetimiz yoktu. Allem ettik kallem ettik sonunda mutlu yuvamıza internet bağlattık. Yoksa mazallah Wi-fi kullanalım diye (gittiğimiz barlarda en ucuz içecek bira olduğundan) ayvamsı bir bira göbeğiyle anavatana dönecektik.

  Peki proje ve EVS'den n'aber?


  Başlarda açıkçası tereddütteydim. Çünkü hayatımda engelli insanlarla hiç bu kadar yakın olup iletişim kurmamıştım. Söylediklerini anlayabilir miyim? Bana alışırlar mı? Nasıl davranmak gerekir? Ne konuşacağız? Ne yapacağız?.. gibi bir sürü saçma sapan düşünce. Şu an ise her yaştan engelli bireyle can ciğer kuzu sarması olduk diyebilirim. Tüm korku ve tereddütlerimi bıraktım, bu koskocaman ailenin bir parçası oldum.

  Utrillo ve Grupos de Extension diye iki ayrı organizasyonda görev yapıyorum. Utrillo'da 18 yaş üstü engelli bireylerle workshoplar düzenliyoruz. Hepsi gerçekten iyi eğitim almış. Hepsinin farklı farklı zihinsel engelleri olsa da çok rahatlıkla günlük işlerini yapıp sorunsuz bir yaşam sürebiliyorlar. Bu grup biraz daha sakin sessiz. Ama onlarla olmak çok eğlenceli... Diğer grup ise engelli çocuklardan oluşan izci grubu. Yine hepsi farklı zihinsel engellere sahip ama ne olursa olsun çocuk... Çocuk! Kalplerinde sevgiden başka hiçbir şey yok. Sürekli sevgi gösteriyorlar ve sevgi görmek istiyorlar. Her biri ayrı melek. Ve yaptıklarıyla karnınıza ağrılar sokabiliyorlar. :) Ciddiyim bak!!.. Konuşmaları, yaptıkları, giydikleri, fikirleri.. En yorgun olduğunuz anda öyle bir şey yapıyorlar ki her şeyi unutuyorsunuz. O nedenle bu grubun bende yeri ayrı.

  Birden çok duygusala bağladım sanki...


  O zaman EVS'in eğlenceli kısmını gelelim... Biz en şanslı gönüllüler arasındayız çünkü kimi gönüllüler kuş uçmaz kervan geçmez köylerde kalırken biz şehrin orta yerine yerleştik anacım. Gece hayatı, tarihi mekanlar, her tür market, cafe, restoran ayağımızın dibinde. Haliyle para yetişmiyor. :) Monitörümüze konuyu açtık. "Oha!! O kadar parayı ne yapıyorsunuz? Ben 2 kişi, 2 de köpek sizin harcadığınız parayı harcamıyorum." dedi. "Alkolü azaltın biraz" demeyi de ihmal etmedi tabi. (Öhöömmm.. yok anne, kola dedi kola. )

  Bu arada, ayıptır söylemesi sevgili EVSseverler, merkezde bir bar bulduk. Cumartesi gecesi hariç her gece ücretsiz latin dansları dersi veriliyor. Evet, ÜCRETSİZ! Salsa, Merengue, Bachata, Tango ve ek olarak Sevillana yani Flamenko. Henüz üşengeçliğimizden ötürü başlayamadık derslere ama en kısa sürede o da olacak inşallah...

  Zaragoza'nın tarihi güzelliklerinden de bahsetmek isterdim size ama henüz benim de görme fırsatım olmadı. "Eammeeann daha 10 ay burdayız" diye diye atlatıyoruz her gün. Ama gece hayatı derseniz o başka... Kop-kop mekanlar iki bölgede toplanmış biri Casco Viejo denen şehrin en eski yerleşim yeri diğeri de El Rollo denen biraz daha uzak bir mahalle. Biz genelde Casco Viejo'yu tercih ediyoruz. Burada her türlü müziği bulabilirsiniz. Çok hoş Rock'n Roll barı da var, eller havaya yapabileceğiniz discoteca da... İçki fiyatları ise değişiyor. Birayı 3-4€'ya shot şişelerini ise 7-8€'ya alabilirsiniz.

  Zaragoza'da benim en sevdiğim bölge ise El Tubo denilen sokaklar bütünü. Ufacık ama birçok sokaktan oluşan labirentimsi barlar yığını... Kaybolmadan başını sonunu bulmak zaman alıyor ama kaybolmak hiç koymuyor insana. El Tubo tapas barlarıyla ünlü ve cidden çok leziz tapaslar yapılıyor. İsmini ve içeriğini bilmediğim onlarca tapas yedim ve her biri ayrı muazzamlıkta sanat eseriydi diyebilirim. Çok da pahalı değil. Barına göre değişse de bir tapası 1-3€ arasında değişen fiyatlarla alıyorsunuz. İnsanın karnı doysa da gözü doymuyor azizim.

Çok konuştum ama umarım enthusiasmınıza enthusiasm katmışımdır..
Bu tür eylemlerim devam edecektir
Şimdilik hasta luego!

Not: İspanyolların sevimlilik ötesi bir aksanları olduğu ve ingilizceyi de bu yüzden kıvıramadıkları için ev arkadaşım ile kendimizi eğlendirmenin yolunu bulduk. Her tanıştığımız ispanyola Sunshine ve Congratulations dedirtmeye çalışıyoruz. Şiddetle tavsiyedir! Siz de deneyin tanıdığınız İspanyollar üzerinde. Gülme garantili. Kesin bilgi!









Devamını Oku »

21 Ekim 2013 Pazartesi

Ben Kimim?


1991 yılında İstabul'da gözlerimi açtım.
  Üniversite'yi Yeditepe  Üniversitesi'nde başarı burslu okudum, Yüksek Onur Derecesi'yle 2013 yılında mezun oldum.
İspanyolca'yla tanışmamız da 2009 yılında, üniversitenin ilk gününde, değerli öğretmenimin "İkinci bir yabancı dil seçin, bu dili gerçekten iyi öğreneceksiniz. İyi düşünün." demesiyle oldu.
Üniversite 3. sınıfın yazında ise ilk defa İspanya'ya gittim. Kültürü, dili, insanı, siestası, fiestası, tarihi, dağı, ormanı.... her şeyine aşık olunca okulu bitirmek için gün saydım ve mezun olur olmaz geri döndüm.
  EVS sayesinde Zaragoza şehrinde yaşayıp engelli çocuk ve gençlerle tanışma fırsatını elde ettim. Sanırım hayatımdaki en önemli ve güzel bir yıldı diyebilirim. Çok güzel insanlar ve anılar biriktirdim.
  2017-2018 döneminde Jaén Üniversitesi'nin Yetenek Programı sayesinde master bursu kazandım. Şu an Jaén şehrinde Sanat Temelli Eğitim ve Araştırma üzerine master yapmaktayım.

Bunun yanında bu aşığı olduğum dili öğretiyor, çevirisini yapıyor, her bulduğum fırsatta ise İspanya'ya geri kaçıyorum.

Şimdilik bu kadar,
Sağlıcakla,
Hasta luego

Gizem Kütükcü
Devamını Oku »

6 Ekim 2013 Pazar

ispanya’da EVS: ilk izlenim

EVS projemize başlayalı yalnızca birkaç gün oldu. Şimdi Zaragoza’nın Actur mahallesinde sevimli mi sevimli bir evde yaşıyoruz. Ev arkadaşım aynı zamanda proje arkadaşım Alman bir kız. Mahallemizde her taraf bar dolu. Sabah 4’e kadar cıvıl cıvıl ortalık. Şehir merkezine tramvayla 15 dakikada ulaşılıyor.

Projeye gelince… Bizim projemiz engelli gençlere sosyal beceriler kazandırmakla ilgili. Hepsi farklı derecelerde zihinsel engellere sahip.  Ama o kadar güzel eğitim almışlar ki bir yemek pişirdiler parmaklarımızı yedik.  O kuruluşta her gün farklı aktivite yapıyorlar. Aktiviteler arasında; yoga, fitness, seramik, mutfak, müzik, at biniciliği, tiyatro… gibi birçok kurs var. Kursun işlemesi için içeride bir çamaşırhane kurulmuş. İyi eğitimli engelli gençler orada çalışıp hem sosyal güvence ve para kazanıyor hem de kuruluşa yardımcı oluyor. Kuruluşta müdür, sekreter falan yok. Her şeye aileler karar veriyor. Ortamı gezer gezmez niye bizim ülkemizde böyle olanaklar yaratılmıyor diye düşünüyor insan…

Biz de o aktivitelere yardımcı oluyoruz. Eğitmenler dünya tatlısı. Hem gençlere birer anne baba gibi yaklaşıyorlar hem de bize ortama alışmamız için yardımcı oluyorlar.

Peki ya İspanya?

Daha önce Madrid ve Barcelona’da vakit geçirmiştim. Gerçekten çok eğlenceliydi ama burası bir başka. Belki daha geleneksel bir şehir olmasından kaynaklanıyor ama tüm insanlar sanki birbirini yıllardır tanıyor. Tramvayda ya da barda hepsi bir ağızdan ve bağıra bağıra konuşuyor.

5-13 Ekim arasinda burada Fiesta del Pilar kutlanıyor. Şu anda şehrin her yanında farklı etkinlikler var ve herkes deli gibi eğleniyor. Parti ilk önce birinin evinde başlıyor. Yemek, içki eşliğinde geyiğin dibine vuruluyor. Daha sonra herkes kendi grubu için yolluk Calimocho hazırlıyor. Yani kola ve şarapla içki hazırlıyorsun. Onu 2 litrelik şişeye doldurup yola koyuluyorsun. Yol boyunca güle oynaya bir şişeyi 10 kişiyle paylaşarak konser alanına gidiyorsun.  Daha sonra sabaha kadar müzik, eğlence. Garip olansa sabah 5’e kadar herkes sokakta ama ertesi gün herkes 9’da işe gidiyor. Çoğu ya hiç uyumuyor ya da birkaç saatlik uykuyla işe gidiyor.

Zaragoza’da hayat çok da pahalı değil. Ulaşım 0.78 cent, bir barda kahve 0.80 cent, bira 0.80 cent. 2-3 euroya karnınızı çok rahatlıkla doyurabilirsiniz.

Her şeyden öte hiç yabancılık hissetmiyorsunuz. İnsanlar sizi hemen aralarına alıyor. Geldiğimizden beri onlarca insanla tanıştık. Hiç kimseden negatif elektrik almadım. Hepsi bize çok sıcak ve yakın davrandı. Gerçi tanışmamıza gerek yok. Yolda bir şeyler sorduğumuz insanların bile bize bir sarılmadığı kaldı. Ve cidden çok ama çok manyaklar. Bu kültüre aşina olduğum halde şu son birkaç gündür şaşıp kalıyorum yaptıklarına. Eğlenmeyi çok iyi biliyorlar cidden. Yaptıklarına gülmekten ölüyorum bazen.

Ama buranın tadını çıkarabilmek için İspanyolca mihenk taşı. Çünkü cidden çok kötü İngilizce konuşuyorlar ya da hiç konuşamıyorlar. En azından orta derecede bile bilseniz çok işinizi görür. Yoksa karşınızda anlamadığınız halde bağıra bağıra konuşan insanlar bulacaksınız.

Şimdi fiesta vakti. Evde oturmak olmaz

Gizem K.
Devamını Oku »

EVS Yolculugu: Bir gönüllünün valizlerle imtihanı

Eğer uzun süreli bir projeye gidiyorsanız hele bir de female türüne aitseniz mecburen büyük bir valiz yükünüz olacak. Gönderici kuruluşumda gidiş öncesi eğitim sırasında bana söyleneni direkt söylüyorum;

“Önce ne götürmek istiyorsan valize koy, sonra yarısını çıkar.”

Alın size hayat kurtaran bir öğüt. Mutlaka yapın çünkü işe yaramayacak birçok şey taşıdığınızın farkına varacaksınız.

Bir de bilet alırken mutlaka ama mutlaka ek bagaj alın. Yoksa benim gibi bilete verdiğiniz para kadar bagaj parası verebilirsiniz. 28 kiloyu geçmez diye ek bagaj almadım, sağolsun Pegasus 220 lira kitledi bana check-in sırasında.

Bir diğer mevzu eğer uçaktan indikten sonra sizi karşılayan kimse yoksa ve otobüs ya da trenle yola devam edecekseniz en kısa mesafe arasında bile taşıt kullanın; olabildiğince az yürüyün.
Sırt çantası mı tekerlekli valiz mi derseniz… bence hiçbir farkı yok. Ben iki tane tekerlekli valizle, ev arkadaşım da sırt çantası ve el valiziyle yolculuk yaptık. Sonuç: o iki gün boyunca sırt ağrısı çekti, benim kollarım ağrıdı. Yani iki ucu…

Ama sonunda projenize ve yeni evinize ulaşınca tüm o işkence unutuluyor merak etmeyin.  Ondan sonra çatır çatır keyfini çıkartıyorsunuz yanınıza fazladan aldığınız abidik kubidik şeylerin. Misal ben kil maskesini karıştırmak için koca bir şişe gülsuyu almışım. WHAT THE FUCK?.. Ama bir sene burada kalacağımı düşünürsek gayet de mantıklı geldi daha sonradan.

Yine de çok saçmalamayın. Burada kimse sizden ikoncan olmanızı beklemiyor.
İyi valiz taşımalar..

Gizem K.
Devamını Oku »

3 Eylül 2013 Salı

ispanya'da yeme içme 2

Dün içkilerden bahsettikten sonra sıra geldi yeme alışkanlıklarına. Dün de dediğim gibi İspanya'da aç kalmak için sorunlu bir insan olmak gerekiyor. Hatta İspanya'dan kilo alarak dönmezseniz bizden değilsiniz.

İspanya'da normal bir günde 4-5 öğün yemek yenilir. İlk öğün kahvaltıyla başlar. Genelde işe yada okula giderken yoldan 1-2€'ya alacağınız krosan ve kahve ile geçiştirilir bu öğün. Ya da evde çikolatalı süt ve bisküvi de yenilebilir (öyle kahvaltı mı olur demeyin. Eşek kadar adamların böyle kahvaltı yaptığını gördü bu gözler).



Daha sonra saat 10.00-11.00 gibi bir şeyler atıştırabilirsiniz vaktiniz varsa.  Ama asıl öğün öğle yemeğidir. 12.00- 14.00 arası yenilen bu öğün bir şölene dönüşür bazen. Çünkü çoğu restoran özel öğle menüleri oluşturur. Her kapıya konulan listeye bakıp dalarsınız içeri. 2 adet 1. yemek, 2 adet 2. yemek, tatlı ve içecek çeşitlerinden birer tane seçersiniz ve tıka basa doyduğunuz bu yemeğe 9-13€ arası bir fiyat ödersiniz. Fiyat uygun diye yemekleri kötü olur sanmayın. Restoranına göre paella da olabilir listede kocaman bir biftek de.

Öğle yemeğinin ardından sıra geldi Merienda'ya. Genelde çocukların okuldan gelme saatine denk getirilen bu 5 çayı çocuk olsun olmasın herkesin iştahını açan tapaslarla geçiştirilir. Bizim gibi "aman efendim 18.00den sonra yemek yemeyin. Vallahi de gani gani yağ olur her yeriniz" haberleriyle büyümüş bir nesil için Merienda akşam yemeği olarak algılanabilir. Ama İspanyollar asıl sürprizi en sona saklıyorlar.

Akşam yemeği! En erken 22.00'de başlayan bu öğün daha ağır yemekler, şarap ve televizyon eşliğinde 24.00'e kadar devam eder.

İspanya bir yarımada olduğu için bu mutfakta deniz ürünlerinin büyük bir yeri var. Kalamar, midye, karides  vb. deniz ürünleri bol bol tüketiliyor. Ama ben anti-deniz ürünleri bir insan olduğum için pek de babam çıksa yiyemiyorum İspanyol denizinden. Paella'nın bile Valenciana yani sebzeyle yapılan versiyonlarıyla yetinmek zorunda kalıyorum çoğu zaman.

Onun yerine patatesle avutuyorum kendimi. Tortilla de patatas ve Patatas bravas "Allah'ım sana geliyorumm" dedirtiyor bana. Bu ikisinin yanında et yemekleri de çok önemli İspanya'da. Bistec'den tut her tür ızgara afiyetle mideye indiriliyor. Domuz eti hem ucuz hem de bol olmasından dolayı çok sıklıkla tüketiliyor. Özellikle de Jamon iberico dedikleri domuz pastırması İspanyol mutfağının mihenk taşı gibi. Onun yanında yine domuzdan üretilen sucuk vb. ürünler de tapas olarak servis ediliyor. Tapas'lardan bahsetmeye hiç gerek dahi görmüyorum. Her barda, günün her anında kolayca hazırlanabilen lezzetli tapasları tatmadan dönerseniz vallahi de hakkımı helal etmem. O kadar övdük yani aşkolsun.

Ama İspanya'nın yemek kültüründe benim en çok hoşuma giden özellik çok eliaçık olmaları. Yani "aman nereden kıssak da daha fazla para kazansak" mantığıyla bakmıyorlar olaya. En küçük barda dahi aldığınız ucuz bir içeceğin yanına bir tabak dolusu yemek gelebiliyor. Birinci kadehten sonra bir kadeh daha ısmarlarsanız o boş tabak alınıp başka bir yemekle doldurularak tekrar size servis ediliyor. İspanyolların sıcakkanlılığı kesinlikle sofralarına yansıyor.


İspanya'da her özerk bölgenin kendine has muhteşem bir mutfağı var. Tabii ki her şeyi anlatacak değilim. Ben sadece ana başlıklara değindim. İşin detayına girmeyi size bırakıyorum.

Que aproveche!
Gizem K.







Devamını Oku »

2 Eylül 2013 Pazartesi

ispanya'da yeme içme 1

Türk mutfağına alışkın biri İspanya'da aç kaldım derse vallahi de ensesini şaplaklarım. Hem yemek hem de içki kültürü bize çok yakın bir ülke İspanya. Hem de oldukça zengin... Sadece birkaç örnekle durumu özetleyelim o zaman.

İçki 

İspanya şarabın başkenti gibi. Birçok bölgesinde şarap üretiliyor. O nedenle de çok ucuza gerçekten çok lezzetli şaraplar içmek mümkün. Şarabı kendi haliyle içmekle kalmamışlar başka şeylerle karıştırarak muazzam içkiler ortaya çıkarmışlar. Mesela;




  • Tinto de Verano: Yaz şarabı diye geçen İspanya'da kolanın yerini tutan içecek. Hem çok hafif hem de çok ucuz olduğu için bizim dolabımızda kolanın tuttuğu yeri Tinto de Verano tutuyor İspanya'da. Bu içkinin iki yapılış şekli var biri Gas biri Limon. Zaten herhangi bir barda Tinto de Verano istediğinizde barmenin ilk sorduğu soruda budur. Yani şarabınızı gazoz benzeri bir içecekle mi karıştırsınlar yoksa Fanta Limonla mı? Benim tercihim her zaman limondan yana. Barlarda barmenler kendileri hazırlasalar da bu içeceği herhangi bir marketten hazır olarak da 2-2.5€'ya alabilirsiniz. Barda ise genelde bardağı 2.5€'ya satılıyor.

  • Calimocho: Bu da o şarapla karıştırılan içkilerden biri. Bu sefer şarapla kola karıştırılıyor. Koskocaman bardaklarda servis ediliyor. Tüm Güney Amerika'da afiyetle yudumlanan bu güzelim kokteyl bizim ülkemizde neden yok hala anlayamadım. Belki bazı barlarda vardır ama ben henüz denk gelmedim. İspanya'dan dönen çoğu vatandaşta gözleri yaşartan büyük bir yakarıştır bu "Ben Calimocho içmeyi özledim yiiiaaaa" sitemi.


  • Sangria: Bir diğer şarapvari içeceğimiz de Sangria. Sangria üzerinde çok durmayacağım. Hali hazırda kendisiyle henüz tanışmadıysanız tavsiyem en yakın pencereden kendinizi sonsuzluğa bırakmanızdır. Haydi bir zahmet. Tek söyleyeceğim havasından mıdır suyundan mı bilmem ama Türkiye'de olmuyor bu iş arkadaşım. Hem bir bardağına İspanya'da sürahisini alacağınız fiyatı ödüyor hem de aynı tadı alamıyorsunuz. Olmaz öyle şey! (diye de atarlanırım)

  • Carajillo: Kahve ve alkollü bir içeceğin (genelde Rom) karışmasından meydana gelen tipik İspanyol  içkisi.  Genelde orta yaşlı insanların içtiğini gördüm hep nedense ve de genelde çok erken saatlerde içtiklerini.(öğlen 11.00'den bahsediyorum. Ben o saatte hala paralel evrende uyuyor oluyorum). 

  • Sidra: Asturias bölgesinin tipik içkisi. Bana göre içmekten çok içenleri izlemesi keyifli bir içki. Elmadan üretildiği için tadı bana elma sirkesini hatırlattığı için pek kana kana içtiğim söylenemez ama izlerken fena eğleniyorum. Çünkü Sidra'nın garip bir içiliş şekli var. Şişeyi yukarıda tutup Sidra'yı bardağın kenarına çarptırarak bardağın içine doldurmaya çalışıyorsunuz. Yerel halkın söylediğine göre başka türlü tadı gelmiyormuş içkinin. Bu haliyle zaten eğlenceli izlemesi ama birde işlemi yapan kişinin kafası güzelleştikçe o bardağı doldurma çabası gittikçe eğlenceli bir hal alıyor. :)
Böyle anlatmaya devam edersek sabaha kadar yazacak malzeme var. Bu içkiler İspanya'nın tipik örneklerinden yalnızca birkaçı. Henüz Anis, Cuerva, Orujo, Ron miel, Zurracapote vb diğer içkilerden bahsetmedim bile. 

İspanya hem içkinin çok ucuz olduğu bir ülke hem de içkinin çok fazla tüketildiği bir ülke. Hatta öyle ki gençleri içkiden uzak tutmak için birçok reklam ve afiş görmüştüm yollarda. Bir İspanyol gencinin bir yılda içki içmeye ayırdığı vakitle sörf yapmayı en baştan öğrenebileceği yazıyordu bir afişin üzerinde. Ucuzluk nedeniyle marketten 3€'ya çok güzel İtalyan şarapları 10€'ya ise votka alabilirsiniz.


Son olarak bira. Hemen hemen her ülkenin birasını çok ucuza alabilirsiniz. Ama benim en sevdiğim özelliklerinden biri düzenlenen özel geceler. Birçok bar ayda birkaç kere özel geceler düzenliyor. Genelde haftaiçi olsa da denk gelirseniz mutlaka gidin derim. Birayı tane tane değil kovayla alıyorsunuz :) Yani 5'li 6'lı 10'lu buz dolu kovalar alıyorsunuz. Sanırım 10'lu kova 5€ falandı. Bardan kovanızı alıp bir güzel baş köşeye oturuyor bir yandan sohbet edip bir yandan da içkinizi içiyorsunuz. Kova buz dolu olduğu için de biranız asla ısınmıyor. 

İspanya'nın yemek kültürüyle devam ediciiz sevgili İspanyazedeler.
Gizem K.



Devamını Oku »

29 Ağustos 2013 Perşembe

ispanya EVS/AGH vizesi için ne tür taklalar atıyor insan...

Şimdiiii... Gönderici kuruluşu buldunuz, projelere başvurdunuz, olumlu yanıt aldınız, size AA yani Activity Agreement gönderdiler, imzaladınız falan filan derken sıra geldi zurnanın sizi tek ayak üstünde çayda çıra oynattığı kısma. Bir Türk vatandaşı olarak uzun süreli vize almaya cür'et edeceksiniz. Ama mesele cür'et etmek değil mülteci damgası yemeden o vizeyi alabilmek.

Tam da bu noktada ince eleyip sık dokuyarak tüm belgeleri eksiksiz hazırlamanız gerekiyor. Ben evraklarımı hazırlarken daha önce blog yazan arkadaşların söylediklerini aynen yaptım. İşte o belgeler;


  • (Varsa) eski ve yeni pasaport (Eski pasaportun sadece vize olan kısmının fotokopisini aldı. Yeni pasaportun ise dolu sayfaları ve en son sayfası. Siz her ihtimale karşı en baştan birkaç sayfayı daha çektirin. Ama dikkat edilmesi gereken nokta fotokopiler A4 kağıda çekilecek yani bizim kurnaz kırtasiyecilerin A4'ün yarısına çekmelerine izin vermeyin.)
  • Başvuru formu (İnternetten uzun kalışlar için Nacional vize formunu indirip doldurarak teslim etmeniz gerekiyor. Bir de en tipsizinden biyometrik foto yapıştırıyorsunuz üstüne)
  • Öğrenci belgesi ya da diploma fotokopisi
  • Uçak bileti (açıkçası bunu pek umursamadı ama ben zorla iliştirdim evrakların arasına)
  • Ev sahibi kuruluşun sizin adınıza gönderdiği davetiye (Bana postayla ıslak imzalı gönderdiler ama kimileri bilgisayar çıktısı da götürüyormuş.)
  • Hem senin, hem ev sahibi kuruluşun hem de gönderici kuruluşun imzaladığı Activity Agreement (Bu, babalar gibi ıslak imzalı olacak işte. Bir de burada dikkat etmeniz gereken şey anlaşmada her şey detaylıca yazılmalı. Yani nerede kalacaksın, ne kadar para alacaksın, ne yapacaksın falan fıstık)
  • Gönderici kuruluşun sizin için verdiği konsolosluğa yazılmış motivasyon mektubu. 
  • İkametgah ve nüfus kayıt örneği (belki sadece biri yeterlidir ama ben ikisini de götürdüm.)
  • Sigorta Kartı ve evrakları (Gönderici kuruluşunuz sizin sigorta kaydınızı yaptıktan sonra mail adresinize bir sigorta kartı gelecek bunun çıktısını alıp götürmeniz gerekiyor. Bununla birlikte evinize EVS insurance plan certificate of coverage geliyor. Bu belgelerin de ilgili kısımlarını götürmenizde fayda var. Çünkü sigortayı gerçekten çok önemsiyor konsolosluk. Hatta ben EVS gönüllüleri için sigorta kılavuzunu indirmiştim internetten 70 sayfalık bir kılavuz. Onu bile aldı benden veznedeki bayan. )
  • Maddi geliri gösteren her türlü belge (Ben sadece babamın maaş bordrolarını ve kendi banka hesabımı gösterdim belge olarak.)
  • "Babam sağolsun" dilekçesi :) (Her ne kadar maddiyat EVS için önemli olmasa da konsolosluklar için önemli. Bu yüzden ebeveyniniz adına yazacağınız bir dilekçeyle gurbet ellerde anam babam beni aç koymaz izlenimi verebilirsiniz. Basit cümlelerle "AB her türlü ihtiyacını karşılamayı taahhüt etse de ben babası/annesi olarak çocuğumuz ek masraflarını karşılamayı garanti ediyorum" demeniz yeterli.
  • Sağlık Raporu (vize evrakları arasında en uyuzu. Ama büyütülecek bir tarafı yok. Sağlık Ocağı'ndan, aile hekiminizden, doktor mührü bulunan her vatandaştan alabilirsiniz. Devlet hastanesine gidince zorla heyet raporu almam gerektiğini direttiler. Ben de "lan acaba ben mi yanlış biliyorum?" diye konsolosluğu aradım ama telefonu açan arkadaş öyle bir şeye gerek olmadığını geçmesi gereken ibareyi bulunduran herhangi bir sağlık raporunun kabul olduğunu söyledi. Bunun üzerine devlet hastanesine 120 TL bayılmadan paşalar gibi sağlık ocağından aldım raporu. Bir tek raporda şöyle bir cümle geçmeli; "2005 yılı Uluslararası Sağlı Tüzüğü'nde belirtilen ve halk sağlığını tehdit eden hiçbir hastalık taşımamaktadır" Doktorunuz bunu yazmayı kabul ederse tamamdır. Hatta okuduğunuz okuldan bu raporu İngilizce olarak alabilirseniz çeviri ve noter olayına da girmenize gerek kalmayacaktır. Çeviri, noter demişken; bu raporu aldıktan sonra önce İngilizce ya da İspanyolca'ya çevirtmeniz, sonra noterden bu çeviriyi onaylatmanız, sonra da kaymakamlıktan La Haye Apostil mührü almanız gerekiyor.)
  • Sabıka Kaydı (İkinci uyuz da bu. Önce sabıka kaydını La Haye Apostil mührüyle birlikte alıyorsunuz. Daha sonra sağlık raporu gibi çevirtiyorsunuz, noterden onaylatıyorsunuz, kaymakamlıktan La Haye Apostili alıyorsunuz. Bunlar çok sinir bozucu gibi görünebilir ama inanın bana aslında hepsi 2 saatlik işlem.)
  • Nüfus cüzdanı fotokopisi (Bu da benim zorla araya sıkıştırdığım bir belge)

Önemli olan bu süreçte harcadığınız tüm parayı belgelemeniz ve bu belgeleri saklamanız. Çünkü gidince bu parayı geri alacaksınız.
Konsolosluğa her belgenin orjinalini ve fotokopisini götürün. Genelde fotokopilerini alıyorlar ama orjinalini de görmek isteyebilir. Bir de her belgenin fazladan bir iki fotokopisini daha çektirin. Bu belgeler hem havaalanında arıza çıkarsa sizi kurtaracak, hem de gittiğiniz ülkede oturum izni alırken işinize yarayacak.

Hatırladığım kadarıyla tüm belgeler bunlar. Tabii ki konsolosluk sizden ek belge talep edebilir.
Belgelerinizi verdikten sonra 144.90 TL ödeyip fişinizi alıyorsunuz ve acılı bekleyiş başlıyor. Veznedeki bayan 1.5 hafta ile 1 ay arasında çıkar sonuçlar demişti. Benim cevabım da tam 15. gün geldi. Veee ta ta ta tammm 4.5 aylık Nacional vizeyi almış bulundum. Tabi o 15 gün içinde dökülen saçlarımı da bu sürece kurban vermiş bulunuyorum ama neyse...

Bir de konsoloslukta bekleme sırasında kader yoldaşlarınızla güzel güzel sohbetler başlıyor. "Sen hangi şehre gidiyorsun?"dan tut "anaaa ben de oraya gidiyorum e görüşürüz artık"a kadar varıyor iş. Günün sonunda baya bir sarılarak ayrılırsanız şaşmayın.

İşin geyiği  bir yana hiç canınızı sıkmayın, arkanızda kapı gibi AB var tabiki de seri katil ya da tecavüzcü falan değilseniz o vizeyi alacaksınız. Hangi konsolos size zincir vuracakmış şaşarım diye alttan alttan gazı da aldınız mı Allah Allah nidalarıyla kendinizi konsoloslukta bulursunuz.

Haydi rasgele canlar
Gizem K.




Devamını Oku »

28 Ağustos 2013 Çarşamba

EVS projesine kendinizi nasıl kabul ettirirsiniz?

  Gönderici kuruluşunuzu buldunuz, kendinize uygun projeleri buldunuz, sıra geldi Motivasyon Mektubu yazmaya. CV kısmına hiç değinmiyorum. İlla ki vardır bir CV'niz. Sadece gerçekçi olun bol paçadan sallamayın yeter.

  Motivasyon mektubu, sizi karşı tarafa tanıtmaya yarayan tek belge. O yüzden seçtiğiniz cümlelere, nelerden bahsettiğinize dikkat edin. Öncelikle bu mektubu ingilizce yazmanız gerekiyor. İlk bir iki paragrafta kendinizden, ailenizden, aldığınız eğitimden, (varsa) çalıştığınız işlerden, (varsa) üye olduğunuz derneklerden, gruplardan vs. bahsedin.

  Devam eden paragraflarda neden EVS yapmak istediğinizi, o projeye neden başvurduğunuzu, o projeye ya da kuruluşa neler katabileceğinizden bahsedin. Sizi başkalarından ayıran yeteneklerinizden bahsedin. Mesela onlar için gitar çalabileceğinizi, dans eğitimi verebileceğinizi, Türk gecesi düzenleyebileceğinizi, yemek yapabileceğinizi falan söyleyin. Artık orası sizin yeteneklerinize kalmış.

  Geldik işin püf noktasına. Malum bu insanlar 1 günde onlarca mektup alıyorlar. Sizin mektubunuzu farklı yapan birşeyler olmalı. Mesela önemli yerleri highlight edebilirsiniz, renkli yazılar yazabilirsiniz, ya da söylediklerinizi fotoğraflarla destekleyebilirsiniz. Mesela çocuklarla ilgili bir projeye katılmak istiyorsanız çocuklarla çekilmiş bir fotoğrafınızı koyabilirsiniz. Bunun gibi ufak detaylar sizi seçim sırasında öne çıkarır. Ben mektubumda bunu uygulamamın ertesi günü başvuru yaptığım projelerin 5 tanesinden olumlu cevap almıştım. Kesinlikle işe yarıyor yani ;)

  Her bir projeye tek tek mektup yazmak sizi intihara sürükler tabiki de. Önemli olan taslağı aynı tutup her projeye has olan noktaları mektupta bir şekilde belirtmek. Mesela mektubun bir yerinde projenin adını, bir özelliğini, ya da o şehri geçirin ki karşı taraf sizin her projeye aynı mektubu attığınızı düşünmesin. Beyin bedava sonuçta.

  Mektubunuz da hazırsa artık projede belirtilen contact adrese mail atabilirsiniz. Sevimli bir mail yazmanız şiddetle tavsiyedir. Maili attıktan sonra midenize kramplar gire gire bekleme dönemine girmiş bulunuyorsunuz hayırlı olsun. Elbette birçok olumsuz cevap gelecektir hemen hayal kırıklığına uğramayın. Mutlaka olumlu bir cevap alacaksınız

P.S. Normalde mektup ingilizce yazılıyor ama eğer gitmek istediğiniz ülkenin dilini biliyorsanız en azından birkaç paragraf da olsa o dilde birşeyler yazın ki fazladan bir puan daha sizin hanenize yazılsın.


  Gizem K.












Devamını Oku »

EVS (AGH) süreci sinir krizine dönüşmesin


  Başlık biraz abartı olsa da EVS prosedürü birazcık motivasyon düşürüyor. Ama o süreci atlatmış biri olarak söylemeliyim ki tüm o okuduğunuz prosedür aslında hiçbir şey. Bu süreçte sizi zorlayacak tek şey beklemek olacak. O da heyecanla karışınca birazcık eğlenceli olabiliyor. Ben yapmam gereken her şeyi daha önce yazılan bloglardan öğrendim. Şimdi de valiz hazırlama kısmına kadar gelmişken (yazar burada halay çeker) benden sonra EVS'e kalkışan tüm yurdum insanlarına bir iyiliğim dokunsun dedim (hadi yine iyisiniz).

  Hepsini baştan alalım.
  EVS yapmaya karar verirken 3 soruya cevap vermelisiniz.
  1)Hangi ülke?
  2)Ne kadar süre?
  3)Bende bunu yapacak yürek var mı? :)

  3. sorudan başlayalım. Bunu sormanızın sebebi şu. Belki de dilini bilmediğiniz bambaşka bir ülkede uzun süre ailenizi, arkadaşlarınızı belki de sevgilinizi görmeden kısıtlı bir miktar parayla yaşayacaksınız. Her ne kadar eğlenceli bir iş yapsanız da kimi zaman zorlandığınız noktalar olacak. Tanımadığınız insanlarla aynı evi paylaşacaksınız. Buna hazır mısınız?

  2. soru ise kalış sürenizle ilgili. Bildiğiniz gibi EVS süresi 2 ay ile 12 ay arasında değişiyor. Siz ne kadar kalmak istiyorsunuz? Çoğu insan 2 ay eğlenip döneyim diyor ama aklınızda bulunsun kısa süreli proje bulmak genelde çok zor oluyor.

  Geldik 1. soruya. Bence en önemli nokta bu. Hangi ülkenin kültürü size yakınsa orayı tercih edin derim ben. Mesela biraz dilini bildiğiniz bir ülke size çok kolay bir yaşamı sağlayabilir. Benim gidiş nedenim İspanyol kültürüne olan yoğun ilgim ve İspanyolcamı geliştirmek olduğu için bu ülkeyi seçtim. Genelde İspanya, İtalya, Yunanistan, Portekiz gibi Akdeniz ülkeleri bizim ülkede çok ilgi görüyor. Ülkeden sonra dikkat etmeniz gereken başka bir nokta da gideceğiniz şehir. Bildiğiniz gibi gittiğiniz ülkede belli bir miktar parayla geçinmek zorundasınız. Bu nedenle büyükşehirler yerine bu şehirlere yakın daha küçük şehirler hem daha çabuk entegre olmanıza hem de maddi sıkıntı çekmemenizi sağlayacaktır.

  Her şeyi ayarladınız, kararınızı verdiniz. Sıra geldi proje aramaya.
  http://ec.europa.eu/youth/evs/aod/hei_en.cfm adresine gidip isteğinize göre projenizi arayabilirsiniz. Her şey kafanızda şekillendikten sonra yapmanız gereken şey kendinize bir gönderici kuruluş bulmak. Birçok dernek ve kuruluş gönderici kuruluş olarak hizmet veriyor.

  Ben bu konuda Gençtur ile iletişime geçtim. İnternet sayfası üzerinden görüşme talebinde bulunuyorsunuz. Daha sonra sizi çağırıp ufak bir mülakat yapıyorlar. Her şey yolunda giderse de bilgilerinizi kaydedip size başvuru yaparken ev sahibi kuruluşa göndereceğiniz bir belge gönderiyorlar. Bir projeye başvururken bu belgeyi, CV'nizi, Motivasyon mektubunuzu bir arada göndermeniz gerekiyor.

  Artık projelere başvurmaya hazırsınız. Tam da o noktada neler yapmanız gerektiğini de bir sonraki yazıda anlaticiim canlar.

  Haydi rasgele.
  Gizem K.








Devamını Oku »