European Voluntary Service etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
European Voluntary Service etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2014 Çarşamba

Veda Zamani.. Post- EVS

  EVS (Avrupa Gönüllü Hizmeti, yeni adıyla Erasmus+) başından sonuna kadar apayrı bir macera. En baştaki o heyecan, olur mu olmaz mı, neyle karşılaşacağım ben kaygısı, yeni evine vardığındaki o ilk gün aptallığı, karmaşa, onlarca yeni yüz, hayata yeniden ve sıfırdan başlama...

  Biraz daha zaman geçip de rutine alışınca evine ve ailene olan özlem, bir yandan da artık alışmış olmanın verdiği rahatlık ve kendine bir hayat düzeni kurmak... Yeni eşyalar alıp, yeni dostlar, arkadaşlar edinmek, hatta belki aşık olmak, tatil planları yapmak.. Bu etap aslında EVS'in en eğlenceli ve akılda kalan kısmı.

  Sırada 3. ve en can alıcı kısım var..

  Geri Dönüş...

  Eğer sorunsuz bir EVS geçirdiysen, hele ki uzun süreli bir projede bulunmuşsan valizleri toparlamak o kadar da kolay değil azizim. Herkesle vedalaşmak zaten ayrıca bir hafta isteyen bir süreç: yemekler yenir, zamanı olmayan arkadaşla ayaküstü bir kahve içerken vedalaşılır, hediyeler teslim edilir, fiesta'nın dibine vurulur ve sizi havaalanına bırakmalarıyla süreç sona erer.

  Bir yandan uzun süredir görmediğin aileni, şehrini, evini görmenin mutluluğu diğer yandan her şeyi geride bırakmış olmanın üzüntüsü, bir öte yandan da "eee şimdi ne yapacağım ben? İş? Okul?" bocalamasıyla leyla bir şekilde inersin uçaktan.

  İlk bir hafta her şey güzel, evin gözbebeğisin, herkes anlatacaklarını merak ediyor, etraf sana çok değişik geliyor vs. ama sonra mutlaka EVS günlerini hatırlatan bir detay, bir olay, bir mesaj, bir fotoğraf EVS'in bittiği gerçeğini vuruveriyor suratına.

 Nerden mi biliyorum? Birebir yaşadım, yazmak için bekledim, (belki de ben abartıyorum diye) başka gönüllülerle konuştum. Sonuç aynı. EVS hiç unutamayacağınız, hayatınızı EVS öncesi- EVS sonrası diye yaşamanıza neden olan bir deneyim. Bittikten sonra "tekrar olsa gider misin?" sorusu asla "hayır!" diye cevaplanmayan bir deneyim. Ve yerinizde olsam tek bir saniye bile düşünmeden belgelerimi hazırlayıp proje arayacağım bir deneyim.

 Bunu projesi biter bitmez ev sahibi ülkenin dilini öğretmeyi kendine meslek edinmiş biri olarak söylüyorum canlar ;)

Ex gönüllü- taze İspanyolca öğretmeni
Gizem


Devamını Oku »

10 Mart 2014 Pazartesi

ispanya'da oturum izni/kartı

  Bugün tüm Erasmus'lu, EVS'li, Master'lı vs. arkadaşların kanayan yarasına değineceğiz. AB ülkesinde 6 aydan fazla kalışlarda oturum izni nasıl alınır? Nasıl bir süreçten geçiliyor?

  Tabi ki ben EVS gönüllüsü olduğumdan başımdan geçenlerden örnek verebilirim. Birinci öncelik zamanlama. Buraya gelirken büyük ihtimalle 3-4 aylık D tipi bir vizeyle geleceksiniz. Gelir gelmez sizinle ilgilenmesi gereken vatandaşa tüm gerekli psikolojik baskıyı yapın ve geldiğiniz hafta işlemleri başlatın.

  Bizim izlediğimiz yol;
  İlk olarak belediyeye gidip "empadronamiento" bir nevi ikametgah işini halletmeniz gerekiyor. Bunun için siz tüm belgelerinizi ne olur ne olmaz götürün bir de pasaportunuzu. Biz belediyede ev sahibi ve tutor'la buluştuk. Ev sahibi gerekli belgeleri kendi getirdi. 10 dakikada buradaki işimiz bitti.

  Belediyeden size bu şehirde ikamet ettiğinize dair birtakım belgeler verecekler, bunları iyi saklamanız gerekiyor.

  Daha sonra Yabancılar Şubesi'ne gitmeniz gerekiyor. Önceden randevu almanıza gerek yok. Sabahtan gidip sıra bekliyorsunuz. Buraya gelirken ne kadar belgeniz varsa yağdırın; çünkü kafalarına göre isteyebiliyorlar. Belediyeden aldığınız belge, projeyle ilgili tüm evraklar, pasaport vs. Ayrıca girişte size doldurmanız için bir evrak da veriyorlar; adres, telefon vs. gibi. En önemlisi proje tarihlerini gösteren bir belge. Buna göre oturumunuzu düzenleyecekler. Bir de belgelerin hepsi orijinal ve o ülkenin dilinde olmalı. Bizim İngilizce anlaşmamızı kabul etmediler mesela. Çok korkulacak bir süreç değil. Tatlı dilli bir memura denk gelirseniz hele daha da kolay. 15 dakika içerisinde buradaki işiniz de bitiyor.

  Çıkışta size bir kart randevusu ve NIE numaranızı veriyorlar. Sonuç olarak bu ülkede yaşadığınız ve işlemlerinizi başlattığınız kanıtlandı hayırlı olsun. Artık mülteci sınıfında değilsiniz. Bu numarayla banka hesabı açabilir, pasaport numaranız yerine kullanabilir ve hatta evinize internet bağlatabilirsiniz :). Yalnız çok fazla sıra olduğu için bu kart randevusu aylar sonrasına veriliyor. Bu süre içerisinde hala vizeniz devam ediyorsa sizden iyisi yok. Ryanair'le çatır çatır gezebilirsiniz ama vize süreniz dolmuşsa DİKKAT! polisten dönüş izni "Autorizacion de Regreso" almadan ülkeden dışarı adım atamazsınız. Gitmesine gidersiniz ama 5 yıl AB ülkelerine giriş yasağı ve para cezasıyla gidersiniz.. Yerse...

  Geldik son halkaya. Randevu gününüz geldi çattı. Bugünden önce sizden istenen belgeleri eksiksiz tamamlamanız gerekiyor.

  •  Pasaport ve fotokopileri
  • 1 adet DNI boyut fotoğraf
  • Belediyeden verilen belge ve fotokopisi
  • Yabancılar Şubesi'nden verilen belge ve fotokopisi
  • Vergiyi, ödediğinize dair belge (bunu polisten alıp, bankaya yatırıp dekontla birlikte getirmeniz gerekiyor)
  Belgeleriniz tamamsa parmak iziniz alınıyor ve buradan da işleminizi tamamladığınıza dair bir belge veriliyor. Bana verilen belgede 45 gün içerisinde kartımın ulaşacağı yazıyordu. 45 gün sonra bu belge ve pasaportunuzla gidip oturum kartınızı alıyorsunuz ve ta ta ta tammm artık kısmen o ülke vatandaşısınız!
Vatana millete hayırlı olsun,
Siestayla kalın efenim,
Gizem








Devamını Oku »

19 Ocak 2014 Pazar

Gönüllü olduk da ne oldu sanki?- Kolayca entegre olmanın yolları

  Comfort Zone dedikleri bir şey var bildin mi? Konfor alanı/bölgesi, rahatlık alanı/bölgesi diye çevrilir. Senin için  hiçbir tehlike barındırmayan, rahat, mutlu olduğun yere refer eder. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip kelle yaptığın yerdir kısacası. Gönüllü olarak hiç bilmediğin bir yere taşınıp belki de dilini bilmediğin insanlarla çalışmaya başladığın zaman bu konfor alanını çoktan aşmış oluyorsun. Sonucunda eline neler geçiyor peki, hiç düşündün mü? Şu anda gönüllü hizmeti yapmış ya da yapmakta olan arkadaşlar zaten birebir tecrübe ediyor. Gönüllü olmak isteyenler için birkaç ipucu benden...

  •   Hem kendine, hem sevdiklerine, hem de yaşadığın şehre birbirinizi özleme fırsatı veriyorsun mesela. Yaşadığın şehri hiç terk etmediysen, ailenden ayrılmadıysan bu senin için süper bir fırsat. İlk başta uzaklaşmış olmak seni rahatlatsa da bir süre sonra önceden monoton görünen şeyleri özlemeye başlıyorsun. Önceden ıyyy, ufff, pufff dediğin şeylerin aslında ne kadar da senden şeyler olduğunu görüyorsun. 
  • Yaşadığın hayata uzaktan bakma fırsatı buluyorsun. Şu ana kadar yaptıklarını karşılaştırıp kıyaslıyorsun. Ama en önemlisi dostlarını tanıyorsun. Her şey yolundayken yanında olan kişilerin aslında gerçek dost olup olmadığı sen kilometrelerce uzaktayken onun varlığını hissedip hissedememenle ölçüyorsun. Eğer sana bunu hissettiremiyorsa ya da hiç bunun için çabalamıyorsa bile belki de dostluklarını gözden geçirmen gerekiyor demektir. 
  • Hepsinden öte kendini tanıyorsun. Sen kimsin aslında? Kültürel bariyerler, aile, tanıdıklar, mahalle baskısı vs. ortadan kalktığında, daha önce hiç hissetmediğin kadar özgür hissettiğinde kendini asıl kişiliğin ortaya çıkacak. 
  • Toplumun sana direterek öğrettiği tüm değerler altüst olunca, saygının el pençe divan durmak demek olmadığını, ne istediğini söylemeyi ve bunu söylerken de ego-samimiyet eksenini bulmayı öğreniyorsun.
  • Değişiyorsun, yaşın ne olursa olsun büyüyorsun, kimseye ihtiyacın olmadan ayaklarının üstünde durmayı öğrenip olgunlaşıyorsun 
  • Ve çok ama çok eğleniyorsun, keşfediyorsun, yeni yerler görüp yeni insanlar tanıyorsun. Çok ama çok ama çok eğleniyorsun!
  Bana hemen hemen her hafta birkaç mesaj geliyor bu konuda. Sence yapmalı mıyım? Zorlanır mıyım? Korkaksan yapma! Çok zorlanırsın.

  Peki bunu aşmak için ne yapmalı?

  •   Görüp gözlemlediğim en önemli unsur sevgili sanırım. Anne-baba ok ama sevgilisinden ayrı kalanlar daha bir erken sıyırıyor O yüzden siz siz olun bir ay önceden bir sebep bulup ayrılın sevgilinizden. Yoksa tüm gününüzü depresif, skype başında konuşarak geçireceksiniz. Benden söylemesi...
  • Beklentilerinizi gideceğiniz yere göre ayarlayın. Yani aradığınız şeyi bulamadığınız zamanlar olacak buna hazırlıklı olun. Mesela hava durumu. Çok ılıman bir yerden buz gibi bir şehre gidiyor olabilirsiniz. Bu sizin modunuzu düşürmesin. 
  • Yemek alışkanlıklarınızı, anne yemeği sevdanızı bir yere bırakın. Biz 4 aydır makarnayla besleniyoruz gayet de iyiyiz. Tabi kim istemez masada zeytinyağlı dolmalar, mantılar... Zeytinyağlı dolmaaaaa...
  • Evden çıkın! Ne olursa olsun 1 günden fazla evde tıkılı kalmayın. Çok tehlikeli. Hiç bir şey yapamıyorsanız yürüyüşe çıkın. Bir arkadaşı arayıp bir bira içmeye davet edin. Ama sakın evde uzun süre kalmayın. 
  • En başından proje seçerken size uygun ülke, şehir vs. seçin. Mesela hiç köyde yaşamamışsanız bir köy projesi seçmeyin. Ya da çok sıcakkanlı bir insansanız Almanya, İngiltere gibi daha soğukkanlı ülkeleri seçmeyin. 
  • Arkadaş edinin. Bol bol arkadaş edinin. İş ortamınızdan, Erasmus toplantılarından, Couchsurfing gibi yardımcı sitelerden, ordan burdan.. Mutlaka arkadaş edinin. 
  Bu şekilde entegre olmanız kolaylaşır ve geçirdiğiniz zaman size çok kısa ve eğlenceli görünür. Korkmayın, zor ama çok güzel bir deneyim kazanacaksınız. Zorluğu ise size kalmış. Tüm bir yılı ah vah ederek ya da doyasıya eğlenerek geçirmek sizin elinizde...
  İspanyolların da dediği gibi   ¡Atrévete!




Devamını Oku »

10 Aralık 2013 Salı

Avrupa Gönüllü Hizmeti Aralık nüshası

  E haliyle buralara da Winter is Coming. Hal böyle olunca anlatacak pek bir mevzu da çıkmıyor bize. Ayıptır söylemesi Zaragoza’ya özgü bir hava durumu var: El cierzo. Bir çeşit rüzgar ama tövbe yarabbi böyle bir rüzgar yok. Ben İstanbul’luyum ılımlı iklim insanıyım diyorum dinletemiyorum. Uçtum uçacağım azizim…

  Havadan sudan muhabbete girdikten sonra gelelim Aralık ayının anlam ve önemine. Malumunuz 11 ayın sultanı mübarek Christmas yaklaşıyor. İspanya’daki adıyla Navidad yani. Şehir merkezinde iki yerde Noel marketleri kuruldu bile. Şehirler süsleniyor, evler süsleniyor, hediyeler alınıyor, akşam yemekleri ayarlanıyor… Kapitalizm’de tavan anlayacağınız. Ama oldukça eğlenceli. Biz de çalıştığımız kuruluşların Festival ve hediyelik hazırlıklarına yardımcı oluyoruz. Herkeste çocuk gibi bir heyecan. Bendeki ise bambaşka. Monitörüm “Sen Müslümansın Gizem bir rahat dur, sana n’oluyo?” diyor ama nafile J

  Bir yandan da ufaktan sıla özlemi mi desem, gurbetlik mi desem… yok be o çok ağır oldu ama İstanbul’u özlemeye başladım işte. Durduk yere Ortaköy’de kumpir, Moda Çay Bahçesi’nde geyik sohbet, Nevizade’de bira, Üsküdar’da Kız Kulesi’ne nazır çay, Beşiktaş vapurunda çift kaşarlı tost geliyor aklıma. İlk geldiğim günler “yok yiaaa, özlemiyorum” diye hava yapıyordum, İspanyollar da “o kadar güzel şehir özlenmez mi?” geyiği başlatıyorlardı. Meğer haklılarmış. Neyse…

  Bunların haricinde projemiz mükemmel ilerliyor. Artık engelli İspanyolcasını da ufaktan sökmeye başladık. Başta anlamayıp “he he” diye geçiştirmek zorunda kalıyorduk şimdi ufak ufak muhabbet ediyoruz. Ve her birini tanıdıkça daha da çok bağlanıyoruz onlara. Hayat hikayelerini öğrendikçe oturup ağlıyoruz, yaptıklarına gülüyoruz, oyunlar oynuyoruz…

  İşimizin en zor kısmı bu aslında. Dil bariyeri, başka bir ülkede yaşam vs. bunlar tırt. Zor olan onların hayatına tanık olup bir şey yapamamak. Sadece onlarla eğlenip gülerek günlerinin bir kısmını güzel geçirmelerini sağlıyoruz.

  Azizim diğer bir konu da bu bitmek bilmeyen İspanyol tatilleri. Daha yeni El Puente’yi atlattık. Havadan 4 gün tatil. Ne yaptık? Tatil o kadar çok ki hepsinde dışarı çıkılmıyor. Biz de Star Wars maratonu yaptık. İyi geldi… İki hafta falan çalışacağız sonra 20 Aralık- 6 Ocak yine tatil…  Spain rocks be anacım.

  "İspanya’da Navidad" bilgi ve belgelerini itinayla topluyorum. Yılbaşı gecesini de Madrid’de geçireceğim. Gözlemlerimi siz yurdum insanlarıyla tabiî ki de paylaşacağım. O zamana dek Adios!


  Şimdiden herkese Mutlu Yıllar! 2014 daha güzel olacak, rahat olun gençler! 
Devamını Oku »

22 Kasım 2013 Cuma

ispanya'da EVS: Zaragoza, Zihinsel Engel ile tanısmak... Kısacası Kasım ayı özeti

  Size bir iyi bir de kötü haberim var... Gelenekler dahilinde her zaman olduğu kötü haberle başlıyorum. EVS programı 7 yılı doldurduğu için sona eriyor. (ooohhhh, noooo, hayal kırıklığı, ben de gidecektim yiaaaa... falan filan). Şimdi kendinize gelin. Çünkü iyi haber geliyor... EVS tarihe karışsa da aynı sistem Erasmus Plus ile geri geliyor. Şuan yeni paketin içeriği tam olarak kesinleşmese de gönüllülük olayı devam edecek rahat olun gençler...

  Gelelim bendenizin Zaragoza sınırlarında ne işler karıştırdığına... Bir süredir hiçbir şey yazamadım çünkü stadyum kadar evimiz olsa da internetimiz yoktu. Allem ettik kallem ettik sonunda mutlu yuvamıza internet bağlattık. Yoksa mazallah Wi-fi kullanalım diye (gittiğimiz barlarda en ucuz içecek bira olduğundan) ayvamsı bir bira göbeğiyle anavatana dönecektik.

  Peki proje ve EVS'den n'aber?


  Başlarda açıkçası tereddütteydim. Çünkü hayatımda engelli insanlarla hiç bu kadar yakın olup iletişim kurmamıştım. Söylediklerini anlayabilir miyim? Bana alışırlar mı? Nasıl davranmak gerekir? Ne konuşacağız? Ne yapacağız?.. gibi bir sürü saçma sapan düşünce. Şu an ise her yaştan engelli bireyle can ciğer kuzu sarması olduk diyebilirim. Tüm korku ve tereddütlerimi bıraktım, bu koskocaman ailenin bir parçası oldum.

  Utrillo ve Grupos de Extension diye iki ayrı organizasyonda görev yapıyorum. Utrillo'da 18 yaş üstü engelli bireylerle workshoplar düzenliyoruz. Hepsi gerçekten iyi eğitim almış. Hepsinin farklı farklı zihinsel engelleri olsa da çok rahatlıkla günlük işlerini yapıp sorunsuz bir yaşam sürebiliyorlar. Bu grup biraz daha sakin sessiz. Ama onlarla olmak çok eğlenceli... Diğer grup ise engelli çocuklardan oluşan izci grubu. Yine hepsi farklı zihinsel engellere sahip ama ne olursa olsun çocuk... Çocuk! Kalplerinde sevgiden başka hiçbir şey yok. Sürekli sevgi gösteriyorlar ve sevgi görmek istiyorlar. Her biri ayrı melek. Ve yaptıklarıyla karnınıza ağrılar sokabiliyorlar. :) Ciddiyim bak!!.. Konuşmaları, yaptıkları, giydikleri, fikirleri.. En yorgun olduğunuz anda öyle bir şey yapıyorlar ki her şeyi unutuyorsunuz. O nedenle bu grubun bende yeri ayrı.

  Birden çok duygusala bağladım sanki...


  O zaman EVS'in eğlenceli kısmını gelelim... Biz en şanslı gönüllüler arasındayız çünkü kimi gönüllüler kuş uçmaz kervan geçmez köylerde kalırken biz şehrin orta yerine yerleştik anacım. Gece hayatı, tarihi mekanlar, her tür market, cafe, restoran ayağımızın dibinde. Haliyle para yetişmiyor. :) Monitörümüze konuyu açtık. "Oha!! O kadar parayı ne yapıyorsunuz? Ben 2 kişi, 2 de köpek sizin harcadığınız parayı harcamıyorum." dedi. "Alkolü azaltın biraz" demeyi de ihmal etmedi tabi. (Öhöömmm.. yok anne, kola dedi kola. )

  Bu arada, ayıptır söylemesi sevgili EVSseverler, merkezde bir bar bulduk. Cumartesi gecesi hariç her gece ücretsiz latin dansları dersi veriliyor. Evet, ÜCRETSİZ! Salsa, Merengue, Bachata, Tango ve ek olarak Sevillana yani Flamenko. Henüz üşengeçliğimizden ötürü başlayamadık derslere ama en kısa sürede o da olacak inşallah...

  Zaragoza'nın tarihi güzelliklerinden de bahsetmek isterdim size ama henüz benim de görme fırsatım olmadı. "Eammeeann daha 10 ay burdayız" diye diye atlatıyoruz her gün. Ama gece hayatı derseniz o başka... Kop-kop mekanlar iki bölgede toplanmış biri Casco Viejo denen şehrin en eski yerleşim yeri diğeri de El Rollo denen biraz daha uzak bir mahalle. Biz genelde Casco Viejo'yu tercih ediyoruz. Burada her türlü müziği bulabilirsiniz. Çok hoş Rock'n Roll barı da var, eller havaya yapabileceğiniz discoteca da... İçki fiyatları ise değişiyor. Birayı 3-4€'ya shot şişelerini ise 7-8€'ya alabilirsiniz.

  Zaragoza'da benim en sevdiğim bölge ise El Tubo denilen sokaklar bütünü. Ufacık ama birçok sokaktan oluşan labirentimsi barlar yığını... Kaybolmadan başını sonunu bulmak zaman alıyor ama kaybolmak hiç koymuyor insana. El Tubo tapas barlarıyla ünlü ve cidden çok leziz tapaslar yapılıyor. İsmini ve içeriğini bilmediğim onlarca tapas yedim ve her biri ayrı muazzamlıkta sanat eseriydi diyebilirim. Çok da pahalı değil. Barına göre değişse de bir tapası 1-3€ arasında değişen fiyatlarla alıyorsunuz. İnsanın karnı doysa da gözü doymuyor azizim.

Çok konuştum ama umarım enthusiasmınıza enthusiasm katmışımdır..
Bu tür eylemlerim devam edecektir
Şimdilik hasta luego!

Not: İspanyolların sevimlilik ötesi bir aksanları olduğu ve ingilizceyi de bu yüzden kıvıramadıkları için ev arkadaşım ile kendimizi eğlendirmenin yolunu bulduk. Her tanıştığımız ispanyola Sunshine ve Congratulations dedirtmeye çalışıyoruz. Şiddetle tavsiyedir! Siz de deneyin tanıdığınız İspanyollar üzerinde. Gülme garantili. Kesin bilgi!









Devamını Oku »

6 Ekim 2013 Pazar

ispanya’da EVS: ilk izlenim

EVS projemize başlayalı yalnızca birkaç gün oldu. Şimdi Zaragoza’nın Actur mahallesinde sevimli mi sevimli bir evde yaşıyoruz. Ev arkadaşım aynı zamanda proje arkadaşım Alman bir kız. Mahallemizde her taraf bar dolu. Sabah 4’e kadar cıvıl cıvıl ortalık. Şehir merkezine tramvayla 15 dakikada ulaşılıyor.

Projeye gelince… Bizim projemiz engelli gençlere sosyal beceriler kazandırmakla ilgili. Hepsi farklı derecelerde zihinsel engellere sahip.  Ama o kadar güzel eğitim almışlar ki bir yemek pişirdiler parmaklarımızı yedik.  O kuruluşta her gün farklı aktivite yapıyorlar. Aktiviteler arasında; yoga, fitness, seramik, mutfak, müzik, at biniciliği, tiyatro… gibi birçok kurs var. Kursun işlemesi için içeride bir çamaşırhane kurulmuş. İyi eğitimli engelli gençler orada çalışıp hem sosyal güvence ve para kazanıyor hem de kuruluşa yardımcı oluyor. Kuruluşta müdür, sekreter falan yok. Her şeye aileler karar veriyor. Ortamı gezer gezmez niye bizim ülkemizde böyle olanaklar yaratılmıyor diye düşünüyor insan…

Biz de o aktivitelere yardımcı oluyoruz. Eğitmenler dünya tatlısı. Hem gençlere birer anne baba gibi yaklaşıyorlar hem de bize ortama alışmamız için yardımcı oluyorlar.

Peki ya İspanya?

Daha önce Madrid ve Barcelona’da vakit geçirmiştim. Gerçekten çok eğlenceliydi ama burası bir başka. Belki daha geleneksel bir şehir olmasından kaynaklanıyor ama tüm insanlar sanki birbirini yıllardır tanıyor. Tramvayda ya da barda hepsi bir ağızdan ve bağıra bağıra konuşuyor.

5-13 Ekim arasinda burada Fiesta del Pilar kutlanıyor. Şu anda şehrin her yanında farklı etkinlikler var ve herkes deli gibi eğleniyor. Parti ilk önce birinin evinde başlıyor. Yemek, içki eşliğinde geyiğin dibine vuruluyor. Daha sonra herkes kendi grubu için yolluk Calimocho hazırlıyor. Yani kola ve şarapla içki hazırlıyorsun. Onu 2 litrelik şişeye doldurup yola koyuluyorsun. Yol boyunca güle oynaya bir şişeyi 10 kişiyle paylaşarak konser alanına gidiyorsun.  Daha sonra sabaha kadar müzik, eğlence. Garip olansa sabah 5’e kadar herkes sokakta ama ertesi gün herkes 9’da işe gidiyor. Çoğu ya hiç uyumuyor ya da birkaç saatlik uykuyla işe gidiyor.

Zaragoza’da hayat çok da pahalı değil. Ulaşım 0.78 cent, bir barda kahve 0.80 cent, bira 0.80 cent. 2-3 euroya karnınızı çok rahatlıkla doyurabilirsiniz.

Her şeyden öte hiç yabancılık hissetmiyorsunuz. İnsanlar sizi hemen aralarına alıyor. Geldiğimizden beri onlarca insanla tanıştık. Hiç kimseden negatif elektrik almadım. Hepsi bize çok sıcak ve yakın davrandı. Gerçi tanışmamıza gerek yok. Yolda bir şeyler sorduğumuz insanların bile bize bir sarılmadığı kaldı. Ve cidden çok ama çok manyaklar. Bu kültüre aşina olduğum halde şu son birkaç gündür şaşıp kalıyorum yaptıklarına. Eğlenmeyi çok iyi biliyorlar cidden. Yaptıklarına gülmekten ölüyorum bazen.

Ama buranın tadını çıkarabilmek için İspanyolca mihenk taşı. Çünkü cidden çok kötü İngilizce konuşuyorlar ya da hiç konuşamıyorlar. En azından orta derecede bile bilseniz çok işinizi görür. Yoksa karşınızda anlamadığınız halde bağıra bağıra konuşan insanlar bulacaksınız.

Şimdi fiesta vakti. Evde oturmak olmaz

Gizem K.
Devamını Oku »

EVS Yolculugu: Bir gönüllünün valizlerle imtihanı

Eğer uzun süreli bir projeye gidiyorsanız hele bir de female türüne aitseniz mecburen büyük bir valiz yükünüz olacak. Gönderici kuruluşumda gidiş öncesi eğitim sırasında bana söyleneni direkt söylüyorum;

“Önce ne götürmek istiyorsan valize koy, sonra yarısını çıkar.”

Alın size hayat kurtaran bir öğüt. Mutlaka yapın çünkü işe yaramayacak birçok şey taşıdığınızın farkına varacaksınız.

Bir de bilet alırken mutlaka ama mutlaka ek bagaj alın. Yoksa benim gibi bilete verdiğiniz para kadar bagaj parası verebilirsiniz. 28 kiloyu geçmez diye ek bagaj almadım, sağolsun Pegasus 220 lira kitledi bana check-in sırasında.

Bir diğer mevzu eğer uçaktan indikten sonra sizi karşılayan kimse yoksa ve otobüs ya da trenle yola devam edecekseniz en kısa mesafe arasında bile taşıt kullanın; olabildiğince az yürüyün.
Sırt çantası mı tekerlekli valiz mi derseniz… bence hiçbir farkı yok. Ben iki tane tekerlekli valizle, ev arkadaşım da sırt çantası ve el valiziyle yolculuk yaptık. Sonuç: o iki gün boyunca sırt ağrısı çekti, benim kollarım ağrıdı. Yani iki ucu…

Ama sonunda projenize ve yeni evinize ulaşınca tüm o işkence unutuluyor merak etmeyin.  Ondan sonra çatır çatır keyfini çıkartıyorsunuz yanınıza fazladan aldığınız abidik kubidik şeylerin. Misal ben kil maskesini karıştırmak için koca bir şişe gülsuyu almışım. WHAT THE FUCK?.. Ama bir sene burada kalacağımı düşünürsek gayet de mantıklı geldi daha sonradan.

Yine de çok saçmalamayın. Burada kimse sizden ikoncan olmanızı beklemiyor.
İyi valiz taşımalar..

Gizem K.
Devamını Oku »

3 Eylül 2013 Salı

ispanya'da yeme içme 2

Dün içkilerden bahsettikten sonra sıra geldi yeme alışkanlıklarına. Dün de dediğim gibi İspanya'da aç kalmak için sorunlu bir insan olmak gerekiyor. Hatta İspanya'dan kilo alarak dönmezseniz bizden değilsiniz.

İspanya'da normal bir günde 4-5 öğün yemek yenilir. İlk öğün kahvaltıyla başlar. Genelde işe yada okula giderken yoldan 1-2€'ya alacağınız krosan ve kahve ile geçiştirilir bu öğün. Ya da evde çikolatalı süt ve bisküvi de yenilebilir (öyle kahvaltı mı olur demeyin. Eşek kadar adamların böyle kahvaltı yaptığını gördü bu gözler).



Daha sonra saat 10.00-11.00 gibi bir şeyler atıştırabilirsiniz vaktiniz varsa.  Ama asıl öğün öğle yemeğidir. 12.00- 14.00 arası yenilen bu öğün bir şölene dönüşür bazen. Çünkü çoğu restoran özel öğle menüleri oluşturur. Her kapıya konulan listeye bakıp dalarsınız içeri. 2 adet 1. yemek, 2 adet 2. yemek, tatlı ve içecek çeşitlerinden birer tane seçersiniz ve tıka basa doyduğunuz bu yemeğe 9-13€ arası bir fiyat ödersiniz. Fiyat uygun diye yemekleri kötü olur sanmayın. Restoranına göre paella da olabilir listede kocaman bir biftek de.

Öğle yemeğinin ardından sıra geldi Merienda'ya. Genelde çocukların okuldan gelme saatine denk getirilen bu 5 çayı çocuk olsun olmasın herkesin iştahını açan tapaslarla geçiştirilir. Bizim gibi "aman efendim 18.00den sonra yemek yemeyin. Vallahi de gani gani yağ olur her yeriniz" haberleriyle büyümüş bir nesil için Merienda akşam yemeği olarak algılanabilir. Ama İspanyollar asıl sürprizi en sona saklıyorlar.

Akşam yemeği! En erken 22.00'de başlayan bu öğün daha ağır yemekler, şarap ve televizyon eşliğinde 24.00'e kadar devam eder.

İspanya bir yarımada olduğu için bu mutfakta deniz ürünlerinin büyük bir yeri var. Kalamar, midye, karides  vb. deniz ürünleri bol bol tüketiliyor. Ama ben anti-deniz ürünleri bir insan olduğum için pek de babam çıksa yiyemiyorum İspanyol denizinden. Paella'nın bile Valenciana yani sebzeyle yapılan versiyonlarıyla yetinmek zorunda kalıyorum çoğu zaman.

Onun yerine patatesle avutuyorum kendimi. Tortilla de patatas ve Patatas bravas "Allah'ım sana geliyorumm" dedirtiyor bana. Bu ikisinin yanında et yemekleri de çok önemli İspanya'da. Bistec'den tut her tür ızgara afiyetle mideye indiriliyor. Domuz eti hem ucuz hem de bol olmasından dolayı çok sıklıkla tüketiliyor. Özellikle de Jamon iberico dedikleri domuz pastırması İspanyol mutfağının mihenk taşı gibi. Onun yanında yine domuzdan üretilen sucuk vb. ürünler de tapas olarak servis ediliyor. Tapas'lardan bahsetmeye hiç gerek dahi görmüyorum. Her barda, günün her anında kolayca hazırlanabilen lezzetli tapasları tatmadan dönerseniz vallahi de hakkımı helal etmem. O kadar övdük yani aşkolsun.

Ama İspanya'nın yemek kültüründe benim en çok hoşuma giden özellik çok eliaçık olmaları. Yani "aman nereden kıssak da daha fazla para kazansak" mantığıyla bakmıyorlar olaya. En küçük barda dahi aldığınız ucuz bir içeceğin yanına bir tabak dolusu yemek gelebiliyor. Birinci kadehten sonra bir kadeh daha ısmarlarsanız o boş tabak alınıp başka bir yemekle doldurularak tekrar size servis ediliyor. İspanyolların sıcakkanlılığı kesinlikle sofralarına yansıyor.


İspanya'da her özerk bölgenin kendine has muhteşem bir mutfağı var. Tabii ki her şeyi anlatacak değilim. Ben sadece ana başlıklara değindim. İşin detayına girmeyi size bırakıyorum.

Que aproveche!
Gizem K.







Devamını Oku »

29 Ağustos 2013 Perşembe

ispanya EVS/AGH vizesi için ne tür taklalar atıyor insan...

Şimdiiii... Gönderici kuruluşu buldunuz, projelere başvurdunuz, olumlu yanıt aldınız, size AA yani Activity Agreement gönderdiler, imzaladınız falan filan derken sıra geldi zurnanın sizi tek ayak üstünde çayda çıra oynattığı kısma. Bir Türk vatandaşı olarak uzun süreli vize almaya cür'et edeceksiniz. Ama mesele cür'et etmek değil mülteci damgası yemeden o vizeyi alabilmek.

Tam da bu noktada ince eleyip sık dokuyarak tüm belgeleri eksiksiz hazırlamanız gerekiyor. Ben evraklarımı hazırlarken daha önce blog yazan arkadaşların söylediklerini aynen yaptım. İşte o belgeler;


  • (Varsa) eski ve yeni pasaport (Eski pasaportun sadece vize olan kısmının fotokopisini aldı. Yeni pasaportun ise dolu sayfaları ve en son sayfası. Siz her ihtimale karşı en baştan birkaç sayfayı daha çektirin. Ama dikkat edilmesi gereken nokta fotokopiler A4 kağıda çekilecek yani bizim kurnaz kırtasiyecilerin A4'ün yarısına çekmelerine izin vermeyin.)
  • Başvuru formu (İnternetten uzun kalışlar için Nacional vize formunu indirip doldurarak teslim etmeniz gerekiyor. Bir de en tipsizinden biyometrik foto yapıştırıyorsunuz üstüne)
  • Öğrenci belgesi ya da diploma fotokopisi
  • Uçak bileti (açıkçası bunu pek umursamadı ama ben zorla iliştirdim evrakların arasına)
  • Ev sahibi kuruluşun sizin adınıza gönderdiği davetiye (Bana postayla ıslak imzalı gönderdiler ama kimileri bilgisayar çıktısı da götürüyormuş.)
  • Hem senin, hem ev sahibi kuruluşun hem de gönderici kuruluşun imzaladığı Activity Agreement (Bu, babalar gibi ıslak imzalı olacak işte. Bir de burada dikkat etmeniz gereken şey anlaşmada her şey detaylıca yazılmalı. Yani nerede kalacaksın, ne kadar para alacaksın, ne yapacaksın falan fıstık)
  • Gönderici kuruluşun sizin için verdiği konsolosluğa yazılmış motivasyon mektubu. 
  • İkametgah ve nüfus kayıt örneği (belki sadece biri yeterlidir ama ben ikisini de götürdüm.)
  • Sigorta Kartı ve evrakları (Gönderici kuruluşunuz sizin sigorta kaydınızı yaptıktan sonra mail adresinize bir sigorta kartı gelecek bunun çıktısını alıp götürmeniz gerekiyor. Bununla birlikte evinize EVS insurance plan certificate of coverage geliyor. Bu belgelerin de ilgili kısımlarını götürmenizde fayda var. Çünkü sigortayı gerçekten çok önemsiyor konsolosluk. Hatta ben EVS gönüllüleri için sigorta kılavuzunu indirmiştim internetten 70 sayfalık bir kılavuz. Onu bile aldı benden veznedeki bayan. )
  • Maddi geliri gösteren her türlü belge (Ben sadece babamın maaş bordrolarını ve kendi banka hesabımı gösterdim belge olarak.)
  • "Babam sağolsun" dilekçesi :) (Her ne kadar maddiyat EVS için önemli olmasa da konsolosluklar için önemli. Bu yüzden ebeveyniniz adına yazacağınız bir dilekçeyle gurbet ellerde anam babam beni aç koymaz izlenimi verebilirsiniz. Basit cümlelerle "AB her türlü ihtiyacını karşılamayı taahhüt etse de ben babası/annesi olarak çocuğumuz ek masraflarını karşılamayı garanti ediyorum" demeniz yeterli.
  • Sağlık Raporu (vize evrakları arasında en uyuzu. Ama büyütülecek bir tarafı yok. Sağlık Ocağı'ndan, aile hekiminizden, doktor mührü bulunan her vatandaştan alabilirsiniz. Devlet hastanesine gidince zorla heyet raporu almam gerektiğini direttiler. Ben de "lan acaba ben mi yanlış biliyorum?" diye konsolosluğu aradım ama telefonu açan arkadaş öyle bir şeye gerek olmadığını geçmesi gereken ibareyi bulunduran herhangi bir sağlık raporunun kabul olduğunu söyledi. Bunun üzerine devlet hastanesine 120 TL bayılmadan paşalar gibi sağlık ocağından aldım raporu. Bir tek raporda şöyle bir cümle geçmeli; "2005 yılı Uluslararası Sağlı Tüzüğü'nde belirtilen ve halk sağlığını tehdit eden hiçbir hastalık taşımamaktadır" Doktorunuz bunu yazmayı kabul ederse tamamdır. Hatta okuduğunuz okuldan bu raporu İngilizce olarak alabilirseniz çeviri ve noter olayına da girmenize gerek kalmayacaktır. Çeviri, noter demişken; bu raporu aldıktan sonra önce İngilizce ya da İspanyolca'ya çevirtmeniz, sonra noterden bu çeviriyi onaylatmanız, sonra da kaymakamlıktan La Haye Apostil mührü almanız gerekiyor.)
  • Sabıka Kaydı (İkinci uyuz da bu. Önce sabıka kaydını La Haye Apostil mührüyle birlikte alıyorsunuz. Daha sonra sağlık raporu gibi çevirtiyorsunuz, noterden onaylatıyorsunuz, kaymakamlıktan La Haye Apostili alıyorsunuz. Bunlar çok sinir bozucu gibi görünebilir ama inanın bana aslında hepsi 2 saatlik işlem.)
  • Nüfus cüzdanı fotokopisi (Bu da benim zorla araya sıkıştırdığım bir belge)

Önemli olan bu süreçte harcadığınız tüm parayı belgelemeniz ve bu belgeleri saklamanız. Çünkü gidince bu parayı geri alacaksınız.
Konsolosluğa her belgenin orjinalini ve fotokopisini götürün. Genelde fotokopilerini alıyorlar ama orjinalini de görmek isteyebilir. Bir de her belgenin fazladan bir iki fotokopisini daha çektirin. Bu belgeler hem havaalanında arıza çıkarsa sizi kurtaracak, hem de gittiğiniz ülkede oturum izni alırken işinize yarayacak.

Hatırladığım kadarıyla tüm belgeler bunlar. Tabii ki konsolosluk sizden ek belge talep edebilir.
Belgelerinizi verdikten sonra 144.90 TL ödeyip fişinizi alıyorsunuz ve acılı bekleyiş başlıyor. Veznedeki bayan 1.5 hafta ile 1 ay arasında çıkar sonuçlar demişti. Benim cevabım da tam 15. gün geldi. Veee ta ta ta tammm 4.5 aylık Nacional vizeyi almış bulundum. Tabi o 15 gün içinde dökülen saçlarımı da bu sürece kurban vermiş bulunuyorum ama neyse...

Bir de konsoloslukta bekleme sırasında kader yoldaşlarınızla güzel güzel sohbetler başlıyor. "Sen hangi şehre gidiyorsun?"dan tut "anaaa ben de oraya gidiyorum e görüşürüz artık"a kadar varıyor iş. Günün sonunda baya bir sarılarak ayrılırsanız şaşmayın.

İşin geyiği  bir yana hiç canınızı sıkmayın, arkanızda kapı gibi AB var tabiki de seri katil ya da tecavüzcü falan değilseniz o vizeyi alacaksınız. Hangi konsolos size zincir vuracakmış şaşarım diye alttan alttan gazı da aldınız mı Allah Allah nidalarıyla kendinizi konsoloslukta bulursunuz.

Haydi rasgele canlar
Gizem K.




Devamını Oku »