21 Ekim 2013 Pazartesi

Ben Kimim?


1991 yılında İstabul'da gözlerimi açtım.
  Üniversite'yi Yeditepe  Üniversitesi'nde başarı burslu okudum, Yüksek Onur Derecesi'yle 2013 yılında mezun oldum.
İspanyolca'yla tanışmamız da 2009 yılında, üniversitenin ilk gününde, değerli öğretmenimin "İkinci bir yabancı dil seçin, bu dili gerçekten iyi öğreneceksiniz. İyi düşünün." demesiyle oldu.
Üniversite 3. sınıfın yazında ise ilk defa İspanya'ya gittim. Kültürü, dili, insanı, siestası, fiestası, tarihi, dağı, ormanı.... her şeyine aşık olunca okulu bitirmek için gün saydım ve mezun olur olmaz geri döndüm.
  EVS sayesinde Zaragoza şehrinde yaşayıp engelli çocuk ve gençlerle tanışma fırsatını elde ettim. Sanırım hayatımdaki en önemli ve güzel bir yıldı diyebilirim. Çok güzel insanlar ve anılar biriktirdim.
  2017-2018 döneminde Jaén Üniversitesi'nin Yetenek Programı sayesinde master bursu kazandım. Şu an Jaén şehrinde Sanat Temelli Eğitim ve Araştırma üzerine master yapmaktayım.

Bunun yanında bu aşığı olduğum dili öğretiyor, çevirisini yapıyor, her bulduğum fırsatta ise İspanya'ya geri kaçıyorum.

Şimdilik bu kadar,
Sağlıcakla,
Hasta luego

Gizem Kütükcü
Devamını Oku »

6 Ekim 2013 Pazar

ispanya’da EVS: ilk izlenim

EVS projemize başlayalı yalnızca birkaç gün oldu. Şimdi Zaragoza’nın Actur mahallesinde sevimli mi sevimli bir evde yaşıyoruz. Ev arkadaşım aynı zamanda proje arkadaşım Alman bir kız. Mahallemizde her taraf bar dolu. Sabah 4’e kadar cıvıl cıvıl ortalık. Şehir merkezine tramvayla 15 dakikada ulaşılıyor.

Projeye gelince… Bizim projemiz engelli gençlere sosyal beceriler kazandırmakla ilgili. Hepsi farklı derecelerde zihinsel engellere sahip.  Ama o kadar güzel eğitim almışlar ki bir yemek pişirdiler parmaklarımızı yedik.  O kuruluşta her gün farklı aktivite yapıyorlar. Aktiviteler arasında; yoga, fitness, seramik, mutfak, müzik, at biniciliği, tiyatro… gibi birçok kurs var. Kursun işlemesi için içeride bir çamaşırhane kurulmuş. İyi eğitimli engelli gençler orada çalışıp hem sosyal güvence ve para kazanıyor hem de kuruluşa yardımcı oluyor. Kuruluşta müdür, sekreter falan yok. Her şeye aileler karar veriyor. Ortamı gezer gezmez niye bizim ülkemizde böyle olanaklar yaratılmıyor diye düşünüyor insan…

Biz de o aktivitelere yardımcı oluyoruz. Eğitmenler dünya tatlısı. Hem gençlere birer anne baba gibi yaklaşıyorlar hem de bize ortama alışmamız için yardımcı oluyorlar.

Peki ya İspanya?

Daha önce Madrid ve Barcelona’da vakit geçirmiştim. Gerçekten çok eğlenceliydi ama burası bir başka. Belki daha geleneksel bir şehir olmasından kaynaklanıyor ama tüm insanlar sanki birbirini yıllardır tanıyor. Tramvayda ya da barda hepsi bir ağızdan ve bağıra bağıra konuşuyor.

5-13 Ekim arasinda burada Fiesta del Pilar kutlanıyor. Şu anda şehrin her yanında farklı etkinlikler var ve herkes deli gibi eğleniyor. Parti ilk önce birinin evinde başlıyor. Yemek, içki eşliğinde geyiğin dibine vuruluyor. Daha sonra herkes kendi grubu için yolluk Calimocho hazırlıyor. Yani kola ve şarapla içki hazırlıyorsun. Onu 2 litrelik şişeye doldurup yola koyuluyorsun. Yol boyunca güle oynaya bir şişeyi 10 kişiyle paylaşarak konser alanına gidiyorsun.  Daha sonra sabaha kadar müzik, eğlence. Garip olansa sabah 5’e kadar herkes sokakta ama ertesi gün herkes 9’da işe gidiyor. Çoğu ya hiç uyumuyor ya da birkaç saatlik uykuyla işe gidiyor.

Zaragoza’da hayat çok da pahalı değil. Ulaşım 0.78 cent, bir barda kahve 0.80 cent, bira 0.80 cent. 2-3 euroya karnınızı çok rahatlıkla doyurabilirsiniz.

Her şeyden öte hiç yabancılık hissetmiyorsunuz. İnsanlar sizi hemen aralarına alıyor. Geldiğimizden beri onlarca insanla tanıştık. Hiç kimseden negatif elektrik almadım. Hepsi bize çok sıcak ve yakın davrandı. Gerçi tanışmamıza gerek yok. Yolda bir şeyler sorduğumuz insanların bile bize bir sarılmadığı kaldı. Ve cidden çok ama çok manyaklar. Bu kültüre aşina olduğum halde şu son birkaç gündür şaşıp kalıyorum yaptıklarına. Eğlenmeyi çok iyi biliyorlar cidden. Yaptıklarına gülmekten ölüyorum bazen.

Ama buranın tadını çıkarabilmek için İspanyolca mihenk taşı. Çünkü cidden çok kötü İngilizce konuşuyorlar ya da hiç konuşamıyorlar. En azından orta derecede bile bilseniz çok işinizi görür. Yoksa karşınızda anlamadığınız halde bağıra bağıra konuşan insanlar bulacaksınız.

Şimdi fiesta vakti. Evde oturmak olmaz

Gizem K.
Devamını Oku »

EVS Yolculugu: Bir gönüllünün valizlerle imtihanı

Eğer uzun süreli bir projeye gidiyorsanız hele bir de female türüne aitseniz mecburen büyük bir valiz yükünüz olacak. Gönderici kuruluşumda gidiş öncesi eğitim sırasında bana söyleneni direkt söylüyorum;

“Önce ne götürmek istiyorsan valize koy, sonra yarısını çıkar.”

Alın size hayat kurtaran bir öğüt. Mutlaka yapın çünkü işe yaramayacak birçok şey taşıdığınızın farkına varacaksınız.

Bir de bilet alırken mutlaka ama mutlaka ek bagaj alın. Yoksa benim gibi bilete verdiğiniz para kadar bagaj parası verebilirsiniz. 28 kiloyu geçmez diye ek bagaj almadım, sağolsun Pegasus 220 lira kitledi bana check-in sırasında.

Bir diğer mevzu eğer uçaktan indikten sonra sizi karşılayan kimse yoksa ve otobüs ya da trenle yola devam edecekseniz en kısa mesafe arasında bile taşıt kullanın; olabildiğince az yürüyün.
Sırt çantası mı tekerlekli valiz mi derseniz… bence hiçbir farkı yok. Ben iki tane tekerlekli valizle, ev arkadaşım da sırt çantası ve el valiziyle yolculuk yaptık. Sonuç: o iki gün boyunca sırt ağrısı çekti, benim kollarım ağrıdı. Yani iki ucu…

Ama sonunda projenize ve yeni evinize ulaşınca tüm o işkence unutuluyor merak etmeyin.  Ondan sonra çatır çatır keyfini çıkartıyorsunuz yanınıza fazladan aldığınız abidik kubidik şeylerin. Misal ben kil maskesini karıştırmak için koca bir şişe gülsuyu almışım. WHAT THE FUCK?.. Ama bir sene burada kalacağımı düşünürsek gayet de mantıklı geldi daha sonradan.

Yine de çok saçmalamayın. Burada kimse sizden ikoncan olmanızı beklemiyor.
İyi valiz taşımalar..

Gizem K.
Devamını Oku »